1985 - Nisan Ayı
|
BİZ KİMİZ?
Geçtiğimiz on dört
yüzyıl boyunca, İslam’a gelenekler, âdetler, hurafeler ve bidatler sızmıştır.
Bu bidatlere yavaş yavaş öylesine dini bir ciddiyet kazandırıldı ki, kim
bunları sorgulasa KENDİSİNİ tehlikeli bir bidatçi ve kâfir olarak yaftalanmış
bulmaktadır. Bugün İslam, insan yapımı bidat yığınlarının altına gömülü olan
değerli bir mücevher gibidir. Bizim amacımız, tüm bozulmaları ortadan kaldırmak
ve İslam mücevherini dünyaya sunmaktır.
Tanrı
Arapları Terk Mi Etti?
19 sayısı, Arapça “VAHİD = BİR” kelimesinin sayısal değeridir. (و (V)
= 6, ا (A) = 1, ح (H) = 8 ve د (D) = 4 :
6+1+8+4=19). TANRI BİRDİR mesajı, 19 sayısının ortak payda olduğu
mucizevi bir matematiksel sitem ile tüm Kur’an’ı kapsar.
Bu sistem, tamamen FİZİKSEL, ÇÜRÜTÜLEMEZ GERÇEKLERE
dayanır; mesela Kur’an’ın açılış cümlesindeki (Besmele’deki) 19 harf gibi, mesela
Kur’an’ın 114 (19x6) sureden oluşması gerçeği gibi, mesela Kur’an’ın yarısının
başında bulunan gizemli harflerin (ALM, Kaf, Nun, Ya Sin vb.) kendi sureleri
içinde HER ZAMAN 19’un katı kadar geçmesi gerçeği gibi, buna ek olarak diğer
birçok fiziksel, yadsınamaz gerçekler gibi.
Kur’an’ın bu karşı konulmaz mucizesi, bizzat Tanrı
tarafından “EN BÜYÜK MUCİZELERDEN BİRİ” (74:35) olarak tanımlanır, özellikle de
19 sayısının belirtilmesiyle (74:30-35’e bakınız). Mucize basit ve anlaşılırdır
ve dünya çapında binlerce insan tarafından mükemmel bir şekilde anlaşılmış ve tam
olarak takdir edilmiştir; birçokları, yalnızca Mucize sayesinde İslam’ı
benimsemiştir. Mucize, Amerikalılar, Kanadalılar, Mısırlılar, Malezyalılar,
İngilizler, İranlılar, Türkler, Avusturalyalılar, Afrikalılar, Avrupalılar,
Endonezyalılar, Filipinliler, Japonlar, Çinliler ve başka birçok millet
tarafından anlaşılmış ve takdir edilmiştir. FAKAT TEK BİR ARAP YOK MU? NEDEN?!!
TANRI ARAPLARI TERK Mİ ETTİ?
Kur’an’da karşı
konulmaz bir mucize keşfedilmiştir. Mucize, tamamen reddedilemez fiziksel
gerçeklerden oluştuğu gerçeği ile karakterize edilmiştir. Son on beş yılda,
bilgisayarların kullanılmasıyla Kur’an’ın içinde girift bir matematiksel sistem
ortaya çıktı. Dünya çapında, Kur’an'ın bu müthiş mucizesini detaylandıran beş
kitap ve çok sayıda özet yayımlandı.
Bu mucizevi
matematiksel sistemin KUR'AN MUCİZESİ olduğunu, bizzat Kur’an’ın kendisi
belirtmiştir (Kur’an 10:1, 12:1, 13:1, 15:1, 26:2, 27:1, 28:2, 31:2 &
74:25-35’e bakınız). Dahası, Kur’an, zamanı gelince Kur’an'ın gerçekten Tanrı
kelamı olduğunu ispat edecek bir sır içerdiğini belirtmiştir (Kur’an 25:4-6’ya
bakınız), ki BU SIR, GELECEK BİR ZAMANDA AÇIĞA ÇIKARILACAKTIR
(Kur’an 10:20’ye bakınız).
Dünyanın dört
bir yanında binlerce insan, Kur’an Mucizesini inceledi ve onu anlamaları için Tanrı’nın
izin verdiği bu kişiler, ittifakla şaşkına döndüler. Binlerce insan Kur’an’ın
matematiksel mucizesini anladı ve takdir etti ve birçoğu, doğrudan bir sonuç
olarak İslam’a döndü.
Tüm ırklardan,
milletlerden, eğitim seviyelerinden ve mesleklerden Müslümanlar, mucizeye şevkle
destek verdiler; tek istisna ARAPLAR oldu. Şimdiye kadar tanık olduğum en ilginç olaylardan biri
de, KUR’AN MUCİZESİNİ ANLAMAK YA DA TAKDİR ETMEK İÇİN TEK BİR ARAP’A İZİN
VERİLMEDİĞİ gerçeğidir. Araplar
sadece Kuran'ın matematiksel mucizesini anlamaktan Tanrı tarafından engellenmekle
kalmadılar, onlar, onunla savaşan dünyadaki yegâne insanlar oldular; EVET, ONUNLA
SAVAŞAN. Tanrı ve O’nun mucizesi ile savaşmak için bütçeler ayırdılar ve
çok fazla paralar harcadılar. Bu süreçte, şimdiye kadar gördüğüm en garip
küfürlerden bazılarını işlediler. Aşağıdaki örnek mükemmel bir örnektir:
Geçen Temmuz ayında, Kur’an Mucizesi üzerine konuşmak için Vancouver BC’yi ziyaret ettim. Vancouver'daki bazı erkek ve kız kardeşler, Mucizeyi duyurmak için çok çalıştılar ve Vancouver gazetelerine, Kur’an'ın dünyaya Tanrı'nın mesajı olduğunu kanıtlayan fiziksel delillere sahip olduğumuza dair ilanlar verdiler. Dersimi verme zamanı geldiğinde, birçok Hıristiyan Kanadalı, ilanlara yanıt verip Mucizeye tanık olmaya geldi. Görünüşe göre, Vancouver'ın bazı Arap sakinleri, Ottowa'daki Suudi büyükelçiliğiyle temasa geçti ve kısa süre sonra, bana muhalefet etmesi için Suudi Din Hiyerarşisindeki ikinci adam Vancouver'a gönderildi. Ben bitirir bitirmez, (Suudi din otoritesi) Şeyh Muhammed El-Ka’ud ayağa kalktı ve verdiğim her noktayı reddetti. Bu belki de inanılmaz olsa da, o gerçekten aşağıdaki açıklamaları yaptı
(2)Kur’an 114 sureden oluşMAZ !!!
Şunu da söyleyebilirdi, Güneş doğudan doğMAZ.
Elbette ki
dünyadaki her Müslüman “BESMELE”deki harfleri sayabilir ve onların 19
harf olduğunu bulabilir. Bu, çürütülemez bir FİZİKSEL GERÇEKTİR (bence).
Ve dünyadaki her
Müslüman bir Kur’an kopyası alıp onun 114 (19x6) sureden oluştuğunu görebilir.
Ancak derse
katılan Hıristiyan Kanadalılar bunu bilmiyorlardı. Bu yüzden, biz onlara
Kuran'ın Tanrı'nın dünyaya son mesajı olduğunun kanıtını gösteremediğimiz için,
onlar dersi kırgın ve hayal kırıklığına uğramış bir şekilde bıraktılar.
Kur’an Mucizesi uzun
yıllardır Tucson Mescidindeki bilgisayardan çıkıyor ve Mescidin artık dünya
çapında birçok şubesi var. Binlercesi Mucizeyi anladı ve takdir etti ve onların
inançları güçlendi (74:31’e bakınız). Dünyanın dört bir yanında ışığı gören
insanlar ve düzenli olarak Mescidimize katılanlar arasında Amerikalılar,
Kanadalılar, İngilizler, Mısırlılar, Endonezyalılar, Malezyalılar, İranlılar,
Japonlar, Türkler, Afrikalılar, Avrupalılar, Pakistanlılar, Hintliler ve daha
birçok millet var; AMA TEK BİR ARAP YOK!!!
Kur’an,
(Muhammed başlıklı) 47. surenin sonunda (47:38’de) şunu belirtir, “Eğer yüz
çevirirseniz, sizin yerinize başka insanları geçiririz ve onlar sizin gibi olmazlar.”
Araplara 1400 yıl Kur’an verildi. Fakat onu tamamen terk ettiler ve insan
yapımı uydurmalarla dikkatleri dağıldı (ekli makalelerdeki detaylara bakınız). Buna
bağlı olarak, görünen o ki Tanrı gerçekten vaadini yerine getirmiş ve Arapların
yerine başka insanları geçirmeye karar vermiştir. Tanrı sonunda Arapları terk
etti, çünkü onlar Kur’an’dan yüz çevirdiler (47:38).
Peygamber, Kur’an’ı
terk etmelerinden dolayı, Yargı Günü’nde Arapları (kendi halkını)
sahiplenmeyecektir (Kur’an 25:30’a bakınız). Araplar, Kur’an'ın Peygamber'in
ağzından çıkan Tanrı sözü olduğunu unutmuş görünüyorlar (bkz. 69:38-47).
Son on beş yıldaki Kur’an Mucizesi ile ilgili gözlemlerime dayanarak, burada herhangi bir Arap’ı öne çıkmaya ve Kur’an Mucizesini gerçekten anladığını kanıtlamaya davet ediyorum. Haydi, herhangi bir Arap öne çıksın ve Tanrı'nın Arapları gerçekten terk ettiğine inanmakla yanıldığımı kanıtlasın. Eğer bu gerçekleşirse, kimse benden daha mutlu olamaz.
9’UNCU SURENİN SON İKİ AYETİNİN SAHTELİĞİNİ
DAHA FAZLA DELİL DOĞRULUYOR
(1) Kuran'ın belgelenmesiyle ilgili tüm klasik ve modern
referanslar, onun vahyin hemen ardından Peygamberin ağzından titizlikle
yazıldığı konusunda hemfikirdir.
Burada, Mart sayısında açıklandığı gibi, yazıya dökülme
işlemi Ebu Bekir’in dönemi boyunca yapılmıştır. Ebu Bekir ve Ömer, Kur’an’ın
toplanması ve yazımı için (Peygamberin kâtibi) Zeyd İbn Sabit’i görevlendirdi.
Bu üç adam bir kriter koydu: Her bir ayet birçok kaynak tarafından onaylanmalı;
en az iki şahit üzerinde anlaşmaya varıldı. KUR’AN’DAKİ HER BİR AYET EN
AZ İKİ ŞAHİT TARAFINDAN ONAYLANMAK ZORUNDAYDI. Bu kriter o kadar sıkı
bir şekilde gözetildi ki, Ömer bir ayetle geldiğinde ondan kabul edilmedi,
çünkü o ayeti doğrulayacak başka bir tanık bulunamadı.
Yine de, aynı klasik ve modern referans bize, 9. surenin son iki ayetinin sadece bir
kaynakta, yani Huzeyme İbni Sabit El-Ensari'de bulunduğunu bildiriyor!!!
Böylece, 9. surenin son iki ayeti, Kuran'da
belgeleme kriterini karşılamayan tek Kuran ayetleridir.
Doğal olarak, bazı zeki Müslümanlar şu kaçınılmaz soruyu
sordular: “9. surenin son iki ayeti, görece daha tanınmayan birinden, (bir geç
dönem Medine Müslümanı olan) Huzeyme Ibn Sabit El-Ensari’den kabul edilmişken, Ömer
İslam’ın ilk dönemlerinden beri Peygamberin yakın bir dostu, Peygamberin damadı,
ikinci Halife, doğruya sıkı sıkıya bağlı kaldığı ve yanlışı reddettiği için lakabı
El-Faruk olduğu halde, Ömer’in ayeti niçin reddedildi???”
İşte klasik ve modern referansların bize bu konuda
anlattıkları. Bu soru sorulduğunda birisi dedi ki, "Ah, Tanrı'nın Elçisini
işittim, Tanrı onu yüceltsin ve nimetlendirsin, dedi ki ‘Huzeyme’nin bir
şahitliği ikiye eşittir!!!” (HADİ CANIM SEN DE!)
Kur’an’ı kurcalamaya çalışan böylesi ilkel
yalancılar tarafından aptal yerine mi koyulacağız? İnsan
sormadan edemiyor, "Peygamberin Huzeyme'nin bir şahitliğinin ikiye eşit
olduğunu söylediğini işittiğini iddia eden adama ne dersin? ONUN şahitliği de
iki mi???!!!
MP’nin Mart sayısında bildirildiği gibi, büyük ihtimalle 9’uncu
surenin son iki ayeti, Ebu Bekir, Ömer ve Zeyd’in zamanından sonra Peygamberi
putlaştıranlar tarafından Kur’an’a sokuşturuldu. Daha sonra, yabancı ayetlerin
varlığını haklı çıkarmak ve onlara Ebu Bekir, Ömer ve Zeyd ibn Sabit
isimleriyle güvenilirlik kazandırmak için hikâyeler uyduruldu (ve bir yalan
diğerine yol açtı).
Ancak Tanrı, Kuran'ın mükemmel bir şekilde korunacağına
dair vaadini yerine getirmek için, Kuran'ın matematiksel mucizesi olan müthiş
bir standart sağlamıştır. Küfrü ortaya çıkarmamızı ve Kur'an'ı eski saflığına
kavuşturmamızı sağlayan şey Kur’an Mucizesidir. Elbette Tanrı, 9. sureyi Kendi Kutsal Adı ile başlatmayı
reddederek, küfrün yerini işaret etmiştir.
(2) Kur’an’ın yazıya aktarılması ile ilgili klasik ve
modern referanslarda şunlar bildirilmektedir:
Zevad El-Müsned’de Abdullah ibn Ahmed ve Ibn Merdavi, (ünlü
vahiy kâtibi) Ubey ibn Kaab'ın Ebu Bekir döneminde Kur’an'ı toplamaktan ve
kaydetmekten bahsettiğini bildirdi. O dedi ki, bir grup kâtip 9. sureyi
yazıyordu, (127. ayet olan) “Tanrı onların kalplerini çevirdi, çünkü onlar
anlamayan insanlardır” diyen ayete geldiklerinde, bunun 9’uncu surenin son
ayeti olduğuna karar verdiler. Ama Ubey Ibn Kaab onlara, Peygamberin kendisine bu
surede fazladan iki ayet okuduğunu söyledi: “Size, aranızdan bir elçi gelmiştir,
size çok düşkün … sonuna kadar”
Aynı zamanda, bütün bu kaynaklar şunda hemfikirdir ki,
Zeyd Ibn Sabit, 9. surenin son iki ayetini Huzeyme’de buldu ve “onları başka
hiç kimsede bulmadı.” Bariz çelişki şu ki, Zeyd Ibn Sabit Ubey Ibn Kaab’ın yakın
arkadaşıydı ve Ubey’in bu iki ayete sahip olduğu ve arkadaşı Zeyd’e bunlardan
bahsetmediği hiç mantıklı değildir. Her iki adam da Kur’an vahyinin başlıca
yazarlarıydı. Tanrı böylece yalancıları ifşa eder ve dünyaya olan mesajını
korur.
Yukarda gördüğümüz gibi, 9’uncu surenin
son iki ayeti “Mekkî” olarak belgelenmiştir. Burada, bu iki ayetin tek
kaynağının, güya bir geç dönem Medine Müslümanı olan Huzeyme Ibn Sabit El-Ensari
olduğu not edilmelidir. İlaveten, 9’uncu sure MEDİNE’DE VAHYEDİLEN
SON SURE OLDU. Son Medenî Sure’nin
Mekkî ayetler içermesi, açıkça tüm mantığa meydan okur. Peygamber Medine’ye
hicret ettiğinde Kur’an vahyedilmeye devam etti. Cebrail, Peygambere Medenî
ayetlerin (Hicretten önce vahyedilen) Mekkî surelere ait olduğunu söyledi. Bu
yüzden Mekkî surelerde Medenî ayetler buluruz, ancak bunun tersini göremiyoruz.
Dikkatli bir çalışma, Mekke ve Medine dönemlerini birbirine bağlayan bir sure
(8) dışında Medenî surelerde Mekkî
ayetlerin bulunmadığını ortaya çıkarmıştır. TEK İSTİSNA,
MEDİNE’DE BUGÜNE KADAR VAHYEDİLEN SON SURE OLAN 9’UNCU SUREDİR. Tanrı’nın
yalancıları ifşası, tam anlamıyla olağanüstüdür.
Elbette melek Cebrail’in Peygambere gelip, “Şimdi sana 12 veya 15 yıl sonra vahyedeceğim bir sureye ait iki ayet vereceğim” demesi çok saçmadır.
İNSANLAR ÇAĞI BİTMİŞTİR… YALNIZCA TANRI ÇAĞI BAŞLAMIŞTIR. Bundan böyle, kendimizi Musa, İsa, Meryem, Muhammed, Ali, Hüseyin, azizler veya İmamlarla meşgul etmeyeceğiz. YALNIZCA TANRI ÇAĞI burada. Bu heyecan verici gelişmeyi M.P’in gelecek sayfalarında takip edin. YALNIZCA TANRI çağını başlatan YENİ ÖNCÜLER’den biri olarak kayıt olun. |
Bugün abone olun! |
Putperestliğin güçlü duygularının harekete geçirmesiyle, Peygamberi
putlaştıranlar Kur’an’a karşı haddi aşmışlardır. Ancak Tanrı’nın Kur’an’ı
koruma ve muhafaza etme vaadi, Kur’an’ın mucizevi matematiksel koduyla yerine
getirilmiştir.
(Bu Perspektif Yayınının orjinalini, sayfanın alt kısmındaki "İndir Orjinal (EN)" butonuna tıklayarak indirebilirsiniz.)