11:1 ayeti bize, Kuran’ın Mucizesinin, [1] onun fiziksel yapısının insanüstü matematiksel tasarımını ve [2] olağanüstü mükemmellikteki bir edebi eserin eş zamanlı yapısını içerdiğini haber verir.

 

  Birinci madde, basit bir matematiksel modelin sayısal dağılım gereksinimlerini karşılayabilir. Ancak buna daima edebi kalite pahasına muvaffak olunur. Edebi tarzın ve Kuran boyunca bireysel harflerin iç içe geçmeli matematiksel dağılımının (Ek 1) eş zamanlı kontrolü, Kuran’ın ezberlenmesinin, anlaşılmasının ve zevk alınmasının kolaylaştırılması gerçeğiyle gün gibi ortadadır. İnsan yapımı bir kitaptan farklı olarak, Kuran’ı sonsuz kez ve tekrar tekrar okumak zevklidir.

 

   Bu Ekin başlığı, 54’üncü surenin 17, 22, 32 ve 40. ayetlerinde tekrarlanmaktadır. Anlaşıldığı üzere, Kuran’ın Arapça metni, sonraki doğru ifadeyi yahut sonraki ayeti okuyucuya veya ezberleyene hatırlatacak şekilde oluşturulmuştur. Bizi yaratmış olan Tanrı’dır ve edebi materyalleri hafızamıza sabitlemenin en etkili yolunu O bilir. Yazılı kitapların az bulunduğu bir devirde Kuran’ın ezberlenmesi, orijinal metnin nesilden nesile korunmasında hayati bir rol oynamıştır.

 

  Kuran’ı ezberleyen kişiye, farkında bile olmadan, Kuran kelimelerinin seslerini telaffuz ederken iç içe geçmeli bir edebi sistem tarafından ilahi olarak yardım edilir. Kuran’daki hemen her ayette “Bellek Çanları” diye adlandırdığım şey mevcuttur. Bunların fonksiyonu, okuyucuya bir sonra gelecek şeyi hatırlatmaktır. Bu sistem çok geniştir, ben sadece iki tane açıklayıcı örnek vereceğim:

 

1) 2’inci surenin 127, 128 ve 129. Ayetlerinin her biri, Tanrı’nın iki farklı ismiyle biter. Bu isim çiftleri sırasıyla şunlardır: “El-Semî’ El-‘Âlîm (İşiten, Her Şeyi Bilen), “El-Tevvâb El-Rahîm (Günahın Bedelinden Kurtaran, En Merhametli Olan) ve “El-‘Azîz El-Hakîm (Kudretli, En Bilge Olan). Eğer bu sıradan bir kitap olsaydı, biri bu altı ismi kolayca yanlış eşleştirebilirdi. Fakat Kuran’da böyle bir şey söz konusu değildir. Bu çiftlerin her biri, aynı ayette, öncesinde bize doğru isim çiftini hatırlatan bir “Bellek Çanı” ile gelmiştir. Nitekim 127. Ayet, İbrahim ve İsmail’in Kâbe’nin temellerini yükseltmesinden bahseder. Ayet “El-Semî’ El-‘Âlîm” isimleriyle biter. Buradaki belirgin sesler “S,” “M” ve “ ‘Ayn”dır. Bu üç harf “İsmail” kelimesinde belirgindir. Edebi niteliğini geliştirirken, bu kelimenin cümle içinde dikkat çekici bir şekilde geciktirildiğini görüyoruz. Böylece, ayetin şöyle devam ettiğini görüyoruz: “İbrahim Kâbe’nin temellerini yükseltirken, İsmail’le birlikte…” Normalde insan bir yazar şöyle derdi, “İbrahim ve İsmail Kâbe’nin temellerini yükseltirken…” Fakat “İsmail”deki sesleri ertelemek, onları cümlenin sonuna yaklaştırır ve böylelikle bize Tanrı’nın bu suredeki doğru isimlerinin “El-Semî’ El-‘Âlîm” olduğunu hatırlatır.

 

   128’inci ayetteki belirgin kelime olan “Tubb,” “El-Tevvâb El-Rahîm” kelimelerinden hemen önce gelir. “Tubb” kelimesi böylelikle bellek çanı olarak hizmet görür. 2:129’un sonundaki Tanrı’nın isimleri “Azîz, Hakîm”dir. Buradaki belirgin sesler “Z” ve “K”dir. Belli ki bu ayetteki bellek çanı olan kelime “Yuzekkihîm”dir.

 

2) Bir diğer güzel örnek 3:176, 177 & 178’de bulunur. Burada, inkârcılar için olan azap sırasıyla “ ‘Azîm (Korkunç), “Elîm (Acı Veren) ve “Muhîn (Küçük Düşürücü)” olarak tanımlanmaktadır. İnsan yapımı bir kitapta, ezber yapan biri bu üç tanımı kolaylıkla karıştırabilirdi. Fakat bu sıfatların her birinin, öncesinde böyle bir karışıklığı engelleyen güçlü bellek çanlarıyla geldiğini görüyoruz. 176’ıncı ayetteki “ ‘Azîm” kelimesi, öncesinde şeddeli “Z” harfi ile karakterize olan “Huzzun” kelimesiyle gelmiştir. Bu, ayetin sonundaki özel sıfatı bize hatırlatma görevi görür. Bellek çanı olarak hizmet etmesi için “İman” kelimesindeki ses, 177’inci ayetteki “Alîm” kelimesinden önce gelmektedir ve 3:178’deki “Muhîn” kelimesinden önce bu ayet boyunca bol miktarda “M” ve “H” gelir.