ELHAMDÜLİLLAH: TANRI’YA ÖVGÜLER OLSUN
EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLA ALLAH VAHDEHU LA ŞERİKE LEH: TANIKLIK EDİYORUZ Kİ, TANRI’NIN YANINDA BAŞKA BİR TANRI YOKTUR. O TEKTİR, ORTAĞI DA YOKTUR.
Esenlikler kardeşlerim. Bugünkü hutbemizin konusu “Samimiyet” olacak inşallah.
Kovulmuş Şeytan’dan Rabbimize sığınıyoruz.
[56:75] Yemin ederim yıldızların konumlarına.
[56:76] Bu, müthiş bir yemindir, bir bilseniz.
[56:77] Bu, şerefli bir Kuran’dır.
[56:79] Samimilerden başka hiç kimse onu kavrayamaz.
Rabbimiz yıldızların konumlarına yemin ettiğini ve bu yeminin müthiş bir yemin olduğunu vurgulayarak insanoğlunu bu anlamda düşünmeye yönlendirmiştir.
56:75 ayetinin dipnotuna baktığımızda, 7 evrenin en küçüğü ve en içteki olan bizim evrenimiz, milyarlarca ışık yılı mesafede, milyarlarca galaksi, milyar trilyonlarca yıldız içerir. Bu sayısız desilyonlarca gök cismi, ilahi olarak kontrol edilen bir hassasiyet altında kendi yörüngelerini korurlar. Ne kadar çok öğrenirsek, bunun ne müthiş bir yemin olduğunu o kadar çok idrak edebiliriz.
Tanrı’nın büyüklüğü insan kavrayışının çok ötesindedir. 7 evrenin hepsinin Tanrı’nın eli içinde dürülmüş olduğunu düşünmek, yaşadığımız bu dünyanın ne kadar küçük bir zerre olduğunu anlamamıza ve bizlerin ne kadar küçük varlıklar olduğumuz gerçeğini idrak etmemize yetecektir.
56:77’de “Bu, şerefli bir Kuran’dır” ifadesi yer alır.
İnsanoğlu ve nesli için Kuran son kitaptır. Yönünü arayan insanlık için yol kılavuzudur. Kurtuluşumuz için son reçetedir. Günahımızın bedelinden arınmak için gönderildiğimiz bu dünyada, Tanrı’nın krallığına tek dönüş biletimizdir Kuran.
Varlığımızın en eski tarihine, yani Tanrı’nın krallığında var oluş gerçeğine, bu Kuran sayesinde ulaşırız. Kuran bir hatırlatıcıdır; sadece akıl sahipleri dikkate alacaktır, der Rabbimiz. Ve “Samimilerden başka hiç kimse onu kavrayamaz.” Samimiyet, adeta Kuran’ın tek açılış şifresidir ve azımsanmayacak derecede mühim bir meseledir. Samimiyet, özgür bir ruh ile iyiliği kötülüğe karşı tercih etme, içi dışı bir olma, şeffaf olabilme ve kişinin sözüyle eylemlerinin uyum içinde olması demektir.
Samimiyet, mutlak bir şekilde sadece Tanrı’ya adanmaktır. Ondan başka otorite olmadığını, hayatımızın en merkezine Tanrı’yı koymamız gerektiğini, sıkıntıya düştüğümüzde yalvaracağımız ve yardım dileyeceğimiz tek merci noktasının Rabbimiz olduğunu bilmektir. Bizim dünya ve ahiret sorunlarımızı O’ndan başkası çözemez. Samimiyet, Tanrı’ya güvenmektir. “Tanrı kuluna yetmez mi?” sorusuna hiç düşünmeden “Bana Tanrı yeter” diyebilmektir.
Evet, biz insanlar bu söylemleri sadece söze dökerek dile getirebiliriz. Bu duygularda olduğumuzu da iddia edebiliriz. İbadetlerimizde araya riya, gösteriş ve dünya menfaatleri de sokuşturabiliriz. Amacımız belki de sadece insanlardan takdir beklemekte olabilir. Övülmek, gururumuzu okşayabilir. Ve yine insan çoğu kez egosuna hizmet bekleyebilir. Veya bazen insanları hakkımızda kötü zanda bulunurlarken görebiliriz. Bazen bizi yargılamalarına şahitlik edebiliriz. Veya aynı şeyleri bizler de onlar için yapabiliriz. Bazen birbirimize karşı duygularımızı anlatamadığımız zamanlarımız olabilir. Kendimizi bu anlamda sıkışmış hissedebiliriz. İşte tam da o noktada Alemlerin Rabbine samimiyetle sığınan, ona kalbini açan kişi için, kendisi gibi yaratılmış olan insanın, kendisi hakkında ne düşündüğünün ne önemi olabilir?
Ve yine insan, karşısındaki kişiyi yüceltip onu kendince bir makama layık görebilir. Veya tam tersi onu düşük bir derecede sınıflandırabilir. Evet, insanın tabiatı buna müsaittir, ancak her iki durumun da bizim için hiçbir önemi olmayacağını unutmayalım kardeşlerim. Çünkü yargı sadece alemlerin Rabbine aittir. İtibar da şan da şöhret de Rabbimiz katındadır. O’nun yücelttiğini kim alçaltabilir? Ve O’nun alçalttığını kim yüceltebilir? Veya buna kimin gücü yetebilir? Bu duygularımızı içselleştirdiğimizde, yaşadığımız her anımız Rabbimize karşı samimiyetimizin işareti olacaktır. Bizi değerlendirecek tek yüce makam O’nun makamıdır.
Ve yine Rabbimiz [6:162] De ki, “Namazım, ibadet uygulamalarım, hayatım ve ölümüm; hepsi mutlak bir şekilde yalnızca kâinatın Rabbi olan Tanrı’ya adanmıştır.” buyurur. İşte bu inanç ve bu şuur kurtaracaktır bizleri. Bu inançta olan kişi için açılacaktır Kuran’ın ayetleri. Bu inançtaki kişi içindir Rabbimizin rahmeti ve tüm nimetleri.
Ve bir diğer yerde ise, 3:154 ayetinin sonunda: “Tanrı, gerçek inançlarınızı ortaya çıkarmak ve kalplerinizde olanı sınamak için sizi böylelikle teste tabi tutar. Tanrı en içteki düşüncelerin tamamen farkındadır.” buyurmaktadır.
Evet kardeşler, bu ayetten de anlıyoruz ki aslında burada oluşumuz bizler için birer testtir. İçimizde var olanı açığa çıkarmak için dizayn edilmiş kocaman bir mekanizmanın içerisinde yer alıyoruz. Kendi kendimize şahitlik etmek için buradayız. Aslında Rabbimiz katında yargı çoktan bitmiştir.
Büyük kavgada, Tanrı tarafında tam bir duruş sergileyememiş olmanın getirisi bu dünya hayatıdır. İnce bir çizgide olduğumuzun farkında olarak, bize sunulmuş olan bu şansı çok iyi değerlendirmek durumundayız. Hemen her gün “Hangi taraftayım?” sorusunu kendimize sormamız lazım. Ortada bir duruş sergileyemeyiz. Bir an önce karar verip eylemlerimizi samimiyetle ve kararlılıkla ortaya koymak durumundayız. Ancak bu şekilde bağışlanabiliriz.
Ne denli büyük bir günahımız olduğunu düşünerek kendimizi içtenlikle kınamamız gerek kardeşlerim. Bu anlamda bilincimizi sürekli açık tutmak, işlediğimiz günahımıza karşılık pişmanlık duyduğumuzun işareti olacaktır. Eğer ruhumuzu büyüterek akıbetimizi cennetle noktalayabilirsek, unutmayalım ki bu Rabbimizdendir, O’nun bizlere karşı merhametinin bir tecellisidir. Rabbimiz katındaki değerimizi ve derecemizi, O’na karşı samimiyetimiz belirleyecektir. Çünkü O, açığa vurduğumuz veya gizlediğimiz en içteki düşüncelerimizin tamamen farkındadır. Rabbimizin Kuran’da İbrahim için, “Biz onun farkındaydık” ifadesi yer almaktadır. Farkında olmak, onun düşüncelerinin tek Tanrıcı olduğunun, onun hiçbir zaman bir puta tapan olmadığının, bu yanılgıya düşmediğinin ve seçilmiş olarak Rabbimizin “dostum” dediği makama yükseltilmesinin uzantısı, büyük kavgadaki duruş ve samimiyetinin karşılığıdır diye düşünüyorum. Tabi bu benim tefekkürüm; en doğrusunu Rabbimiz bilir.
Aslında, samimiyet sonradan kazanılacak bir meziyet de değildir. Ya samimisinizdir ya da değilsinizdir. Hayatımızdaki testler kesinliğe erişene kadar ve kendimizi Rabbimize ispat edinceye kadar devam eder. İçimizde var olan, bizi biz yapan her neyse, eninde sonunda ortaya çıkmaya mahkumdur.
Aslında insan en derinlerinde, tabiri caizse, kendinin de kaç kuruş ettiğini bilir. Zafer, samimi duygularla Rabbine karşı samimiyetle çaba sarf edenlerin olacaktır.
Şimdi Rabbimize dönelim, bağışlanmamız için tövbe edelim.
TUUBU İLA ALLAH: TÖVBE EDELİM
2. KISIM
ELHAMDÜLİLLAH: TANRI’YA ÖVGÜLER OLSUN
EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLA ALLAH VAHDEHU LA ŞERİKE LEH: TANIKLIK EDİYORUZ Kİ, TANRI’NIN YANINDA BAŞKA BİR TANRI YOKTUR. O TEKTİR, ORTAĞI DA YOKTUR.
Yalnızca Kuran ile tatmin olmayan samimiyetsiz kimseler, Kuran’ı anlamaktan ilahi olarak engellenirler. Bu kavram Kuran boyunca tekrarlanmaktadır.
İnkârcılar Kuran’ı Anlayamazlar
[17:45] Kuran okuduğun zaman seninle Ahirete iman etmeyenlerin arasına görünmez bir engel koyarız.
Dil Önemsizdir
[41:44] Eğer onu Arapça olmayan bir Kuran yapsaydık, “O neden bu dilde indi?” derlerdi. İster Arapça olsun ister Arapça olmasın, de ki, “O, iman eden kimseler için bir rehber ve şifadır. İnkâr edenlere gelince, onlar ona sağır ve kör olacaklardır, sanki kendilerine çok uzaklardan sesleniliyormuş gibi.”
Ve yine 8:23’te
[8:23] TANRI onlarda bir hayır olduğunu bilmiş olsaydı onları işiten kimseler yapardı. Onları işiten kimseler yapsaydı bile onlar yine de nefretle yüz çevirirlerdi.
İşte bu ve Kuran boyunca buna benzer ayetlerde görüldüğü üzere Rabbimiz, onların istedikleri bütün olanakları önlerine sunmuş olsa da onların iman etmeyeceklerini, kalplerindeki hastalık sebebiyle Kuran’ın ayetlerini anlamaktan menedildiklerini anlıyoruz. Ve yine bu ve benzeri ayetlerde, insanın ikiyüzlü, inkârcı ve itirazcı oluşu gözler önüne serilmektedir.
Bizler de çevremizdekilere karşı tebliğ yaparken, Rabbimizin ayetlerini okuduğumuzda, sürekli bir itiraz içerisinde olduklarını ve bazen de reddettiklerini görüyoruz. Cümlelerinin sonunda, “Sen ne dersen de ben Rabbimin merhametine güveniyorum,” dediklerine şahitlik edebiliyoruz. Oysaki iman böyle bir şey değildir. Tanrı’nın ortaya koymuş olduğu yasaları kabul etmeyip, başkalarının koyduğu emir ve hükümleri takip ederek Tanrı’dan yargı günü merhamet beklemek, affedileceği düşüncesini taşımak tam bir akıl tutulması ve ikiyüzlülüktür.
Bütün ruhların iç dünyasını bilen Rabbimiz, bazı ruhların kurtarılmayı hak ettiğini de bilmektedir. Kimseye en ufak bir haksızlık yapılmadan herkes hak ettiği sona kavuşturulacaktır. Kişi kendi akıbetini aslında kendi belirler. Göksel toplumda Rabbine mutlak surette tapan ruhların yanında, içinde gizledikleri kötülüklerle ve ikiyüzlülükle orada Rab katında nimetlendirilmek, bir nevi diğer ruhlara haksızlık değil midir? Tanrı’nın krallığında kötülere ve ikiyüzlülere yer yoktur.
Hem burada hem de göksel toplumda herkesin hak ettiği konuma getirilecek olması, Rabbimizin en adil oluşunun tecellisidir. Ve kurtarılmayı hak eden ruhlara karşılık bahşettiği merhametinin gereğidir.
Bize bir şans daha sunan, en lütufkar, en merhametli olan Rabbimize övgüler olsun. Karanlığımızı aydınlığa çeviren Rabbimize yücelik olsun. Övülmeye en layık olan O’dur. O’ndan başka tapılacak TANRI yoktur. Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin egemenliği O’na aittir. O’nun gücü her şeye yetendir. O, yarattığı tüm ruhların efendisi ve sahibidir.
EKİMUS SALAT: NAMAZI KILALIM
Hutbe: Seher ALMACI KOŞAR
0 Yorum