Editoryal
Neden İsim Değişikliği?
Bu bültenin yeni adı artık ‘’MUSLIM PERSPECTIVE (MÜSLÜMAN PERSPEKTİFİ)’’ yerine ‘’SUBMISSON PERSPECTIVE (TESLİMİYET PERSPEKTİFİ)’’.
Bu, ciddi değişikliklerin gelişine işaret eder ve yeni bir birleşme çağını müjdeler. Bu andan itibaren tapınmalarını YALNIZCA Tek Gerçek Tanrı’ya adayan tüm inananlar, ‘’Tek Gerçek Din’’ bayrağı altında güçlerini birleştireceklerdir (Kuran 2:62, 3:19, 85, 113; 5:69).
Bu, basitçe bir insanın ya da bir insan topluluğunun yeni parlak bir fikri değildir; kaçınılmaz olarak gerçekleşecek olan ilahi bir plandır – Tanrı tüm imanlıların kalplerini mesaja açık hale getirecektir. En Merhametli Olan, Tanrı’nın birleştirme ve arındırma mesajını iletmesi için Kendi Antlaşma Elçisi’ni göndermiş bulunuyor (Malaki 3:1, Kuran 3:81).
Önümde yolu açması için elçimi gönderiyorum; Antlaşma Elçisi. Onun geldiği güne kim dayanabilir? O ortaya çıktığında kim ayakta durabilecek? Maden arıtanın ateşi, çamaşırcının küllü suyu gibi olacak. O, oturacak ve arındırıp temizleyecek.
[Malaki 3:1-8]
Tanrı şunu diyerek peygamberlerle bir antlaşma yaptı, “Size kutsal yazı ve bilgelik vereceğim. Daha sonra, mevcut tüm kutsal yazıları doğrulamak için bir elçi gelecek. Ona iman edecek ve onu destekleyeceksiniz…”
[Kuran 3:81]
Birleşme ajandasının en önemli maddelerinden biri Tanrı’nın halkının yani birleşmiş imanlıların ismidir. ‘’Müslüman’’ ve ‘’İslam’’ kelimeleri bir isim DEĞİLDİRLER; bunlar sırasıyla ‘’Teslim Olan’’ ve ‘’Teslimiyet’’ anlamına gelen Arapça kelimelerdir. Nuh, İbrahim, Süleyman ve hatta cinler “İslam”dan ve “Müslüman”dan bahsettiklerinde Arapça konuşmadılar; kendi anadillerini kullanıyorlardı. Lütfen bu ayetleri okuyun: 2:131; 7:126; 10:72; 22:78; 27:31, 42; 28:53; 72:14. İsa’nın havarileri “Müslüman” olduklarını söylediklerinde bunu Arapça söylemediler (3:52). Hristiyan bir Arap’a Arapçada ‘’Nasrani’’ denir. Ancak İngilizce konuşurken bu Arapça kelimeyi kullanmayız. Bu ‘’tanımları’’ ‘’isimlere’’ çevirip, ardından ‘’İslam’’a ve ‘’Müslümanlar’’a kötü isimler vermek, şeytanın bir planı olmuştur. Artık şeytanın ayağının altındaki halıyı çekmenin zamanı geldi.
Görselde Yazanlar:
(BEN YALNIZCA TANRI’YA TESLİM OLAN BİRİYİM)
(Mutluluk Tanrı’ya teslimiyettir.)
Devam Eden Araştırmaların Sonuçları
SAHTE AYETLER 9:128-129’UN TARİHİ
Gerçek, sahte doktrinin satır aralarında bile baskındır. İznik Doktrini (MS 300 civarı) İsa Mesih ve onun mesajı hakkındaki gerçeği karıştırmaya çalıştı, ancak gerçek hâlâ baskındır:
Tanrımız Rab tek Tanrı’dır! Tanrınız Rab’be bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün aklınızla ve bütün gücünüzle tapınacaksınız. [Markos 12:29]
Gerçek, kanonik dört İncil’de hâlâ baskın konumdadır. Yuhanna 20:17 İsa’nın Tanrı, Tanrı’nın oğlu ya da üçlü birliğin bir üçüncüsü olmadığını hâlâ açıkça ilan etmektedir.
İsa daha sonra şöyle dedi: “Kardeşlerimin yanına gidin ve onlara şunu söyleyin: ‘Benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Tanrımın ve sizin Tanrınızın yanına çıkıyorum!’ [Yuhanna 20:17]
(1) Don Cupitt, İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi ve Emmanuel College, Cambridge Dekanı, (2) Michael Goulder, Birmingham Üniversitesi İlahiyat Bölümü Personel Öğretmeni, (3) John Hick, Birmingham Üniversitesi İlahiyat Profesörü , (4) Leslie Houlden, Ripon College Müdürü, Cuddesdon, Birleşik Krallık, (5) Dennis Nineham, Keble College Müdürü, Oxord, (6) Maurice Wiles, İlahiyat Profesörü ve Christ Church Kanonu, Oxford ve İngiltere Kilisesi Doktrin Komisyonu ve (7) Birmingham Üniversitesi Yeni Ahit Çalışmaları Öğretim Görevlisi Frances Young gibi aydınlanmış Hıristiyan akademisyenler, Hıristiyan Kutsal Yazılarını bugünkü haliyle inceleyerek gerçeğe ulaştılar.
Uzun yıllar süren özenli çalışmanın ardından, bu seçkin akademisyenler ‘’İsa’nın (Elçilerin İşleri 2:21’de sunulduğu gibi) ilahi amaç dâhilinde özel bir rol için ‘Tanrı tarafından onaylanmış bir adam’ olduğu sonucuna vardılar. (bkz. THE MYTH OF GOD INCARNATE, Westminster Press, Philadelphia, 1977).
İsa’yı kendi iradesi dışında putlaştıranlar her zaman dolambaçlı, dolaylı ifadelere dayanırlar ve bu ifadelerin uzaktan zorlama bir sonuca bağlanması gerekir. Müslüman ya da Hıristiyan olsun, puta tapanlarla sık sık karşılaştığımda, onlardan bana İncillerde İsa’nın Tanrı olduğunu belirten doğrudan bir ayet ya da Muhammed’in adının Tanrı’nın adıyla birlikte anılması gerektiğine dair bir Kuran İfadesi göstermelerini istiyorum, ancak henüz bir tane bile bulamadılar. Öte yandan, İnciller ve Kuran, gerçeği ifade eden açık ayetlerle doludur (bkz. Matta 7:21-23, 27:46; Markos 10:17-18, 15:34; Yuhanna 11:41-42; Kuran 3:18, 39:44-45, 47:19).
Hakikat her zaman batılın arasından sıyrılır ve galip gelir (Kuran 17:81). İlk Muhammedîler, 9:128-129 sahte ayetlerini ekleyerek Kuran’ı tahrif etmeye çalıştıklarında, Tanrı’nın Kuran’ı mükemmel bir şekilde koruma yasası böyle bir girişimin tartışmasız bir şekilde açığa çıkarılmasını gerektirmiştir (Kuran’ın yeni çevirisinde Ek 24’e bakınız).
Tarih
Bu makalede, sahte 9:128-129 ayetleriyle ilgili çeşitli tarihsel anlatımlar aracılığıyla gerçeğin ortaya çıktığını gösteren belgeleri sunuyorum. Burada El-Suyuti’nin klasik referansı olan EL-İTKAN’dan (AL-Azhareyah Edition, Kahire, 1318 H., Cilt 1) ilgili iki ifadeyi yeniden yayınlıyorum. 28’nci sayfada sahte ayetleri eklemeye yönelik ilk girişimin Peygamber’in vefatından hemen sonra gerçekleştiğini görüyoruz. Bu, 59. sayfada doğrulanmıştır. 28’nci sayfada okuyoruz.Abdullah ibn Ahmed’in MÜSNED ve İBN MERDAVİH’ten naklettiğine göre, Übey İbn Ka’ab, Kuran’ın Ebu Bekir döneminde derlendiğini ve kâtipler 9:127 ayetine geldiklerinde: “…sonra kalpleri Tanrı tarafından saptırılmış olarak oradan ayrıldılar. Çünkü onlar anlamayan insanlardı” ayetine geldiklerinde, yazıcılar bunun vahyin sonuncusu olduğuna karar verdiler. Fakat Übeyy onlara 9:128 ve 129 olarak iki ayet daha olduğunu ve bunların Medine’de indirilen son ayetler olduğunu söyledi.
Sayfa 59’da Ali’nin, Ebu Bekir’in görevlendirilmesi sırasında kendisine ev hapsi uyguladığını okuyoruz. Ebu Bekir, Ali’ye atanmasına itiraz edip etmediğini sordu. Ali, “Kuran’a bir şeyler eklendiğini” söyleyerek, “Kuran eski haline getirilinceye dek namaz dışında asla giyinmeyeceğine” söz verdiğini söyledi. Böylece sahte ayetlerin eklenmesine yönelik ilk girişim Peygamber’in vefatından hemen sonra gerçekleşti. Ebu Bekir, Ömer ve Ali bu girişimi boşa çıkardılar ama failler asla pes etmedi; sonunda Halife olarak atanmayı başardılar ve yeni Müslüman topraklara gönderilmek üzere orijinal Kuran’ın kopyalarını çıkarma ihtiyacı doğdu. Bu küfrün ayrıntıları yeni çevirinin Ek 24’ünde ve PERSPECTIVE’in geçmiş sayılarında rapor edilmiştir. Böylece, Kuran’a sahte ayetler ekleyerek yapılan büyük küfrün tarihi, Muhammedilerin kendi literatürü aracılığıyla bile gözler önüne serilmektedir…
ARAŞTIRMA
Edip Yüksel’den
Kuran’ın en eski nüshalarından biri İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Geyik derisi üzerine Kufî tarzında yazılmış olan bu nüshanın Ali bin Ebu Talib’in şahsi nüshası olduğu rivayet edilmektedir. Sahte 9:128-129 ayetlerinin ilk ortaya çıkışını araştırırken, bilinen en eski nüshaya bakmak istedim. Bu kitabı ‘’Fatih 18’’ numarası altında buldum ve 9. sure ordaydı. Ancak 9. Surenin son üç sayfası dikkat çekici bir şekilde koparılmıştı. Sadece bir sayfa çıkarılmış olsa sayfa başına düşen kelimeleri kolayca hesaplayabilirdim. Ancak fail, sahte ayetlerin var olmadığı gerçeğini örtbas etmek için bu 3 sayfayı açıkça çıkarmış.
SORU
İsmail Barakat’dan
Muhammedîler, Kuran’a ait olmadığına dair karşı konulmaz delillere rağmen, 9:128-129 sahte ayetlerine inatla tutunmaktadırlar. Sahte ayetlerin ortaya çıkarılmasının, Kuran’ı koruma yönündeki ilahi vaatle çeliştiğini iddia ediyorlar! Böylece, Kuran’ın ‘’Kuran’’ başlıklı mürekkep ve kâğıttan oluşan fiziksel bir kitap olduğunu düşünürler. O zaman onlara bir soru yönelteyim: ‘’Kuran’ın iki farklı versiyonunu da tanıyorsunuz – Hafs Versiyonu ve Warsh Versiyonu. Ve Kuran başlıklı mürekkep ve kâğıda batılın giremeyeceğini iddia ediyorsunuz. Hangi versiyon yanlış, Hafs mı Warsh mı? Doğru olan hangisi? Yanlış versiyon nasıl ortaya çıktı?
GERÇEK İMANLILAR
Gerçek imanlıları tanımak için, sadece Peygamber’in tarihi üzerine tefekkür etmemiz yeterlidir. Üç yıl boyunca Kuran’ı gizlice vaaz etti. Mesajı topluma ulaştığında, puta tapanlar Muhammed’e ve takipçilerine zulmettiler – onlara hakaret ettiler, onlara aptal budalalar dediler (2:13), boykot ettiler, 3 yıl boyunca Mekke’den sürdüler, Peygamberi taşladılar, imanlıları Habeşistan’a kadar kovaladılar, sonra Peygamberi öldürmeye kalkıştılar; o da Medine’ye kaçmak zorunda kaldı. İşte böyleydi gerçek imanlılar. Aynısı, bugün Tanrı’nın Antlaşma Elçisi’nin başına gelmektedir. Kuran, kişinin anne babasını taklit etmesini kınamaktadır. Ebeveynlerinden dolayı Muhammed’in Tanrı’nın elçisi olduğuna inananların çoğu aslında kâfirdir.
Cebrail Aracılığıyla; bu ilahi duyuruyu yapmakla emrolundum:
MİLYONLARCA İMANLI BEN ÖLDÜKTEN SONRA BİLECEK
ki ben, Yahudilerin beklemiş olduğu Kurtarıcıyı, Hristiyanların beklemiş olduğu Mesih’i, Müslümanların duasını ettiği Mehdi’yi temsil ediyorum… Ben Tanrı’nın Antlaşma Elçisi’yim [Malaki 3:1-8, Kuran 3:81].
NE BİLGELİK AMA!
Suudi Arabistan’ın meşhur Şeyh Bin Baz’ının editörlüğünde Kuveyt’te FURKAN adında yeni bir dergi çıktı.
Derginin 4. sayısının 61. sayfasında, namaz sırasında konsantrasyon eksikliği sorununa ilişkin aşağıdaki tavsiyeyi okuyoruz: FURKAN, Peygamberin bir Hadiste bu sorunun “Hınzıb” adlı şeytandan kaynaklandığını söylediğini belirtir. Hınzıb’dan kurtulmak için namaza başlamadan önce sol tarafınıza bakmalı ve “Senden Tanrı’ya sığınırım Hınzıb” demelisiniz. Sonra sol omzunuzun üzerinden üç kez tükürmelisiniz!!!
İşte bunu bizzat Peygamberin kendisinden duydunuz!!! Ama merak ediyorum: Hınzıb her yerde var mı? Ya namazda solumda duran kişi benden büyükse; yine de üç kez tükürecek miyim?
MEYDAN OKUMA DEVAM EDİYOR
Mayıs 1988’de ilahi emirle Tanrı’nın Antlaşma Elçisi olduğumu (3:81) duyurduğumdan bu yana, elçiliğimi destekleyen yüzlerce tartışılmaz matematiksel ve Kurani kanıt sundum. Perspective’in Şubat 1989 tarihli sayısında, inkarcılara neden Tanrı’nın elçisi olamayacağıma dair “BANA BİR TANE İYİ NEDEN GÖSTERİN” (19 harf) diye meydan okudum.
Austin (Texas) Camii Başkanı Bay Sabah El-Deen Karam, 9 Temmuz 1989 tarihli mektubunda, iki iyi neden olduğuna inandığı şeyleri gönderdi. Ona göre, 21:107 ve 17:15 ayetleri şunu kanıtlamaktadır: “Ne sen, ne de bir başkası Tanrı’nın elçisi olamazsınız, çünkü tüm insanlığa gönderilen o elçiyi, o son elçiyi nihai azap, yani Diriliş Günü izleyecektir. O günün henüz gelmediği açıktır.”!!!
Bay Karam ekliyor: “Ayrıca Kuran’da 19’un katları şeklinde geçen Reşad ve Halife kök kelimelerine gelince, muhtemelen Kur’an’daki her kelimenin kökünün 19’un katları şeklinde geçtiğini fark etmemişsinizdir! Yani her Müslüman ismi için geçerli olan bu durum sizinki için de geçerli.”
Hemen Sayın Karam’ın kök kelimesini kontrol ettim ve ilk ismi “Sabah “ın kökünün 19’un katı olmadığını, 45 kez geçtiğini gördüm. “Karam” soyadının kökü 48 kez geçiyor, 19’un katı değil. Göbek adı “Deen” bile 94 kez geçiyor, 19’un katı değil. Sanırım adı bir Müslüman adı değil.
Böylece, meydan okuma devam ediyor.
Hâlâ bekliyorum.
DÜNYANIN HER KÖŞESİNDEN İMANLILAR
Dünyanın her köşesinden gelen mektuplar akmaya devam ediyor ve her gün beni mutlu ediyor. Her Şeye Kadir Olan tarafından gerçekten nimetlendirilmiş olan gerçek inananların, hayatın her kesiminden, dünyanın her köşesinden geldiğini görmek son derece yüreklendirici.
Nijerya’dan
Sevgili Tanrı’nın Elçisi,
Allah sizi nimetlendirsin ve size rehberlik etsin. Okuduğum kitaplarınızdan, dergilerinizden ve yayınlarınızdan sizin kuşkusuz bir şekilde Allah’ın (SWT) elçisi olduğunuza ikna oldum. Geleneksel Müslümanların yazdığınız ya da söylediğiniz çoğu şeyi kabul etmesi kuşkusuz ki zor olacaktır. Bunun nedeni; onlara yanlış Şehadetin, iletişim dualarını (Namazı) yerine getirmenin yanlış metodunun, abdest almanın yanlış metodunun öğretilmesi ile Peygamberi kendi iradesi dışında putlaştırmanın öğretilmesidir. Onlara Kuran ile tamamen çelişik olan başka pek çok şey öğretildi. Eskiden gelenekçilerin grubuna mensuptum. Ancak Tanrı, sonsuz merhameti ve bilgeliğiyle bana gerçek rehberliği ve ışığı gösterdi.
Elhamdülillah, Allahu Ekber.
Avustralya’dan
Artık resmîleşti:
Muhammedîlerin İddiası:
Tanrı’nın İki Kitabı;
Kuran ve Hadis!!!
Sevgili Kardeşim Rashad:
Az önce bana Singapur Müslümanlığa Dönenler Derneği’ni ziyaret etmemin ÖMÜR BOYU yasaklandığı söylendi. Komite acil bir toplantı yapmış ve bu karara varmış. Görünüşe göre Hadisçilerin dünya başkenti olan Singapur’da “Hadis Reddinin Fesadı”nı yeniden yayınlıyorlar.
…Buna inanamadım. Hadisçilere göre – artık resmileşti – Tanrı’nın iki kitabı var – KURAN ve HADİS.
Garip görünse de bu iddia Sayfa 38’de (19×2) yer almaktadır. Alıntı: “Peygamberin sözü aynı zamanda Tanrı’nın sözüdür. Dolayısıyla, her ikisi de Tanrı’nın sözleridir: Kuran ve Peygamberin Hadisleri.”
Bütün bunlardan, çılgın Hadisçilerin artık bir kaya ile sert bir yer arasında sıkışıp kaldığı anlaşılıyor. Yüzlerce ahlaksız veya abartılı hadisle karşı karşıya kalıyorlar. Bu, onların Tanrı’nın sözü olduğuna ve Kuran’ın kendisi ile eşit statüye sahip olduğuna inandıkları için, tüm hadislerin (ne kadar uzak olursa olsun) kabul edilebilir olduğu anlamına gelir.
Ancak Hadisçilerin en kötü iddiası henüz gelmedi. Alıntı: “Şimdi ispat edilmesi gereken şey, Peygamber (selam vs)’in sözü Kuran’a zıt olsa bile yine de HÜCCET’tir.”
Peter Green
İsviçre’den
Sevgili Reşad:
Temmuz Ayı Perspektifi için çok teşekkürler. Feroz Karmally’nin “Tefekkür Etme Zamanı” başlıklı makalesi çok iyiydi. Bu gerçeklerin kati olarak ve herkes için bu kadar açık ve mantıklı bir şekilde ortaya konulması büyük önem taşımaktadır. Kuran’a ve Reşad Halife’nin tartışmasız şekilde, her türlü şüphenin ötesinde olan elçiliğine inanan gerçek bir imanlı olduğum için çok mutluyum. Bana bu yolda rehberlik ettiği için Tanrı’ya sık sık şükrediyorum.
Eric Tornwall
Benden önce yolumu hazırlaması için elçimi gönderiyorum [Malaki 3:1]
SÖZÜN ÖZÜ
Edip Yüksel
Şeytani Uygulama
Önce Kuran’dan iki ayete bakalım, sonra da Müslümanların uygulamalarına bakalım.
“…Bu esaslı bir mesajdır; esaslı bir Kuran. Dirileri uyarmak ve inkârcıları kınamak içindir.” (36:70)
Kuran’ın inkârcıları ölü olarak sayması sebebiyle, bu kitabın diriler için geldiğini bildiren tek ayet budur. Bu ayet Ya Sin suresinde yer alır. İroniktir ki, sözde Müslümanlar özel olarak bu sureyi ölüler için okumayı bir gelenek haline getirmişlerdir. Yine sözde Müslüman ülkelerde, hayatında bir kez bile Kuran kapağı açmamış Müslümanlar bile Ya Sin Suresi’ni ‘’Ölüler Suresi’’ olarak tanırlar. Hadis ve Sünnet’e göre, Kuran’ı diriler için bir uyarı olarak tanımlayan bu sure, ölülere ithaf edilmiştir!
Arapların Müthiş Keşifleri
Sünni Araplar tarafından yayınlanan “Iqra Annual” adlı bir dergi, Ramazan 1989 sayısında Tanrı’nın elçisine karşı savaş ilan etti: “…Bu IQRA ANNUAL sayısının kapağını ‘BİRLİK’ temasına ayırıyoruz: Ümmetin her türlü kötülüğe, adaletsizliğe, baskıya ve ikiyüzlülüğe karşı birliği; Reşad Halife gibi tüm sahte ‘elçileri’ reddetmek için ümmetin birliği ve ümmetin birliği…”
Bu Arap Dergisine bir göz attıktan sonra Kutsal Araplar hakkında çok şey öğrendim. “Bilmeniz gerekenler” başlığı altında yer alan iki paragrafı buraya aktarıyorum:
* “Arap denizciler ve kaşifler denizler ve okyanuslar hakkında çok geniş bilgiye sahiptiler. Arapların en büyük keşfi okyanusların birbiriyle bağlantılı olduğudur.” [i̇nanilmaz keşi̇f!]
* “Modern araştırmalar Amerika’yı Arapların keşfettiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlamıştır. Konuyla ilgili son araştırmalar bir adım daha ileri giderek Arapların Amerika’yı Kolomb’dan beş asır önce keşfettiklerini ortaya koymuştur.”
Aynı sayıda, Arapların son büyük keşfinin astronomi olduğunu görüyoruz:
“İnşallah Ramazan-ı Şerif’in ilki, Ay’ın görülme zamanına bağlı olarak 6, 7 ya da 8 Nisan 1989’a denk gelecektir.”
Bu, ilk keşifleri Hadis ve Sünnet olan insanların keşiflerinden sadece küçük bir örnektir.
Belki de WASHINGTON POST’un herhangi bir sayısına bakarak tüm güneş sisteminin – Güneş, Ay, Mars, Jüpiter, Venüs vs. – kesin doğuş ve batış zamanlarını görmelidirler. Bu tür insanların Reşad ile aynı fikirde olması utanç verici olurdu. Tanrı’ya şükür ki öyle değiller!
Hadislerin Matematiksel Mucizesi!!
Hadis & Sünnet takipçilerinin Kuran’daki mucizevi matematiksel yapının keşfinden bu yana canları çok sıkkın. Onlar Hadislerin Kuran’a eşit olduğunu (bkz. bu sayının 3. Sayfası ve Ağustos Perspektifi) ve dolayısıyla her bakımdan Kuran’a benzemesi gerektiğini ilan ettiler. Fakat Hadislerin matematiksel bir bağlantısı yoktur!
Hadisçiler için iyi haberlerim var. Hadislerde hayret verici bir matematiksel olgu bulduk. Malik’in meşhur Muvatta’sında (43/11) ve Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde (2/182) bir kadının parmaklarını kesmenin cezasının kendisine ödeme yapmak olduğunu görüyoruz:
Bir parmak için 10 deve,
İki parmak için 20 deve,
Üç parmak için 30 deve ve
Dört parmak için 20 deve,
Bu onların Şeriat yasasıdır (kendi söylemlerine göre onlar Sünni’dir, Müslüman değil). Dört parmak için yapılan bu tuhaf indirim tesadüf olamaz, bir yerlerde matematiksel bir mucize olmak zorunda! Tek sorun, şayet suçlu kurbanın üç parmağını keserse, bir parmağını daha kesmesi onun için daha ucuz olacaktır! Başka bir Soru: Sünni alimler kadının her elinde halihazırda beş parmağı olduğunun farkındalar mı?! 5 parmak kaç deve eder? İçtihatlarını bekliyoruz.
Muhammed şefaat edecek
Bu kafa karıştıran bir başlık olabilir ancak söylemek istediğim tam olarak budur. Muhammed’in halkı için şefaat edeceğini Kuran’dan öğreniyoruz:Elçi şöyle diyecek: ‘’Rabbim; halkım bu Kuran’ı terk etti’’. Dolayısıyla Muhammed’in şefaati, putperestlerin beklediklerinin tam aksidir.
Son yorumlar