ARAPLAR & MATEMATİK

* Araplar, Kuran’ın anlaşılması kolay olan karşı konulmaz matematiksel mucizesini anlamakta neden çuvalladılar?

* Kendi itirafları: Araplar Kuran’ın ilk ayeti olan Besmele’nin harf sayısını sayamadılar. (18 veya 21 harften oluştuğuna karar verdiler!!!)

* Eğer Araplar Kuran’ın kodunu anlayabilselerdi, sahip oldukları geniş kaynakları Kuran’ın gerçekten de Tanrı’nın kelamı olduğuna dünyayı ikna etmek için kullanırlardı.

* İlâhî müdahalenin kanıtı: Dünyadaki her ulustan birçok insan Kuran’ın insanüstü matematiksel kodunu anlarken, tek bir Arap bile Mucizeyi anlamıyor.

Tucson. Çarşamba, 9 Ağustos 1989

FITZ

Bu yüzyılın en şaşırtıcı olgularından biri, Arapların Kuran’ın anlaşılması-kolay-ama-taklidi-imkânsız olan mucizevî matematiksel kodunu anlayamamış olmalarıdır. Kuran’ın matematiksel yapısı en büyük mucizelerden biridir (74:35) ve bu nedenle er ya da geç tüm dünyayı ele geçirmeye mukadderdir. Dünyadaki tüm uluslardan binlerce insan bu müthiş mucize ile nimetlendirilmiş durumda; ancak içlerinde tek bir Arap bile yok.

İlâhî Müdahale

Kuran’ın matematiksel mucizesi o kadar basit, o kadar geniş ve girifttir ki, ilkokul çağındaki bir çocuk bile bunu kolayca takdir edebilir. Dolayısıyla, herhangi birini bu olağanüstü matematiksel olgunun mucizeviliğini anlamaktan ve tam olarak takdir etmekten alıkoymak için ilahi müdahaleden daha azına gerek yoktur.

Tanrı bizi gerçekten de Kuran’ın O’nun dünyaya Son Ahiti olduğuna dair tartışmasız olan fiziksel kanıtlarla nimetlendirmiştir. Her Müslüman böylesine diz çöktürücü bir kanıtı dünyaya coşkuyla sunardı. Peki Araplar ne yaptı?! Aslına bakılırsa Kuran’ın mucizesini desteklemek için değil, onunla savaşmak için her yıl milyonlarca dolar bütçe ayırdılar. Bunun sonucu, Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduğuna inananlar için sürekli bir başarıdır.

Arapların nesi var?

Tanrı Kuran’ın eksiksiz, mükemmel ve tamamen detaylı olduğunu defaatle belirttiğinde O’na inanmadılar (6:19, 38, 114). Sonuç olarak,“Hadis” ve “Sünnet” adı verilen şeytani kutsal metinler lehine Kuran’ı terk ettiler. Böylece Tanrı’nın lanetini üzerlerine çektiler ve Kuran’dan uzaklaştırıldılar – onlar Kuranî hiçbir şeyi asla anlayamazlar.

Öte yandan!

Yüce Yaratıcımız, “Ancak akıl sahibi olanlar dikkate alır” demiştir (13:19). Arapların, istisna olmaksızın, bu konuya dikkat etmemiş olmaları onların zekâ seviyelerini yansıtıyor. 1’nci sayfada yer alan karikatür Amerika’daki hemen hemen her gazetede yayımlandı; Arapların “Temel Matematik” konusunda bir öğretmene ihtiyaç duyduğunu ilan ediyor. Hiç şüphesiz bu, Arapların O’nun matematiksel mucizesini anlamakta başarısız olduklarını dünyaya bildirmek için yapılan ilâhî bir müdahaledir.

Kabul Edilemez Bahane

Bazı Araplar, Kuran’ın matematiksel mucizesini, Reşad’ın elçiliğini kanıtladığı için reddettiklerini bildirdiler [“Reşede” kök kelimesi Kuran’da 19 kez geçmektedir]. Bu bir saçmalık, çünkü 5 yıl boyunca mucizeyle ilgili ilk duyurumun başlığı şuydu: “Muhammed’in Daimî Mucizesi”.

Fakat Araplar hâlâ mucizeyi görmekte ya da anlamakta başarısız oluyorlar – hâlâ Besmele’nin harflerini sayıyorlar. Bu da onların Tanrı’ya ve O’nun Kuran mucizesine olan gerçek inançsızlıklarını kanıtlamaktadır. Tanrı’nın sonsuz bilgeliği gerçeği kademeli olarak sundu.

Araplar Tanrı’nın Rahmetinden Kovuldular

Bu hiçbir şekilde benim şahsi görüşüm değildir; bu, “Muhammed” başlıklı surede (47:38) Tanrı’nın iddiası ve vaadidir. Tanrı Arapları, eğer yüz çevirirlerse, onları lütfundan kovacağı ve yerlerine daha iyi insanlar getireceği konusunda uyarmıştır. Arapların Şeytan’ın Hadis ve Sünneti uğruna Kuran’ı terk ettiklerine dair hiç kuşku yoktur.

Kuran spesifik olarak Arapların Kuran’ı terk ettiklerine dair kehanette bulunur (25:30).

Basit Bir Test

Bunun ırkçı bir başyazı olduğunu düşünmemeniz için aşağıdaki soruları herhangi bir Arap’a somanız yeterli:

1. Kuran’ın ilk ayetinde kaç harf vardır? [7 yıl süren sayımdan sonra Besmele’nin ya 18 ya 21 ya da 22 harften oluştuğunu iddia ediyorlar, asla 19 değil! Böylece bilmediklerini itiraf etmiş oluyorlar].

2. Kuran’daki sure sayısı 19’un katı mıdır? [İpucu: 114 = 19×6].

3. “Hadis” ve “Sünnet”e göre Tanrı bir güne 50 vakit namaz tayin etmiş (Musa, Muhammed’in Tanrı ile pazarlık yapmasına yardım etmiş, ta ki O bu namazı 5’e indirene kadar). Muhammed’in bir günde 50 vakit namazı kabul ettiğini iddia ederler. Soru şudur: “50 vakit namazı ne sıklıkla kılmanız gerektiğini biliyor musunuz?” [her 28 dakikada bir, gece gündüz, uyumak ya da yemek yok vs.!!]

4. Arapların şeriat yasalarına göre, bir kadının parmağını kesen kişi ona 10 deve, iki parmak için 20 deve, 3 parmak için 30 deve ve 4 parmak için 20 deve ödemek zorundadır!! Bu, üç parmağı kesen bir kişinin, daha ucuz bir ceza için bir parmağını daha kesmesi gerektiği anlamına mı geliyor?

5. 1990/1410 yılında Ramazan ayının hangi gün başlayacağını biliyor musunuz?

6. Arapların Hadisine göre, “peygamberin 9 karısı ve 30 erkeğin cinsel isteği vardı!!!” Asıl soru şu: Diğer 21 istekle ne yaptı?

7. Araplara göre İbn Hanbel, ravi zincirleri de dâhil olmak üzere 1.000.000 Hadis ezberlemiştir! Bu kaç kitaba eşittir? Ne kadar zaman almıştır? Peki o Hadislere ne oldu?

8. Araplar, Peygamber’in örnekliğini (Sünnet) sıkı sıkıya izlememiz gerektiğini iddia ederler. Ayrıca Peygamber’in okuma yazma bilmeyen bir adam olduğunu iddia ederler. Araplar cehalet örnekliğini mi takip ediyorlar? Bu yüzden mi matematiksel olarak cahiller? Ebu Leheb’in de sakalı olduğunu biliyorlar mı?

7:146, 17:45, 18:57, 27:82-84, 47:38’i okuyunuz

İNSAN FAKTÖRÜ

* Yahudilerin, Hristiyanların, Müslümanların, Hinduların, Budistlerin, Sihlerin, Bahailerin vs. ortak bir yönü var: Hepsi Tanrı’ya tapıyorlar.

*  Çoğu savaş, İnsan Faktörü yüzünden din adına yapıldı.

* (İsa, Muhammed, Meryem, azizler, bilginler vs.) “İnsan Faktörü”nün putlaştırılması insan ırkını böler.

*  Tapınmamızı YALNIZCA Tanrı’ya adar ve İnsan Faktörünü unutursak, tek bir insanlık ailesinde birleşmiş oluruz.

* İsa, Meryem, Buda, Muhammed ve gerçek azizler bizden YALNIZCA Tanrı’ya tapmamızı istemişlerdir.

* Tanrı, YALNIZCA Kendisine tapınanlar için mutlu ve huzurlu bir yaşamı garanti eder.

Reşad Elçiliğini Neden Duyurdu?

Aralarında en yakın ve en sevdiğim dostlarımın da bulunduğu bazı insanlar şunu sordu: “Reşad bu duyuruyu neden yaptı? Neden kimseyi Tanrı’nın elçisi yapmadan sadece Tanrı’ya tapınamıyoruz?!”

Tanrı inancı, Tanrı’ya inanmayı gerektirir. Tanrı’ya inandığınızda ve yalnızca O’na tapındığınızda, Tanrı’nın söylediği her şeye iman etmeniz gerekir. Örneğin, Tanrı bize meleklerin var olduğunu söylemiştir. Bu nedenle Tanrı’ya inanmalıyız; meleklerin var olduğuna inanmalıyız. Tanrı bize elçiler gönderdiğini söylemiştir; Musa’nın, İsa’nın, Muhammed’in vs. O’nun elçileri olduğunu söylemiştir. Bu nedenle, Tanrı’ya inanmalıyız ve O’nun elçilerine inanmalıyız (2:285). Tanrı bize İblis isimli bir şeytanın olduğunu ve Tanrı’ya inanmamız gerektiğini söyledi.

Tanrı bize 33:40’ta Muhammed’in son peygamber, mesaj-taşıyan bir elçi (Nebi) olduğunu, ancak son elçi (Resul) olmadığını söylemiştir, bu yüzden Tanrı’ya inanmalıyız – Muhammed’in son elçi olmadığını bilmeliyiz.

Belirgin bir biçimde, 3:81’de Tanrı bize, tüm peygamberler tüm kutsal yazıları ilettikten sonra bir elçinin gönderileceğini söylemiştir. Bu elçi, Tanrı’nın Antlaşma Elçisi, tüm peygamberlerin misyonlarını tek bir mesajda bir araya getirecek ve tüm imanlıları YALNIZCA Tanrı’ya tapmanın ve insanların sözleri yerine YALNIZCA Tanrı’nın sözüne sarılmanın bayrağı altında birleştirecektir.

Tanrı’ya gerçekten inanıyorsak, O’nun söylediklerine inanırız ve bu nedenle de Tanrı’nın Antlaşma Elçisi’ne inanırız. Aslında Tanrı bize, Muhammed’den sonra Tanrı’nın Antlaşma Elçisi’nin geleceğine inanmayanların imanlılarla birlikte olmadıklarını ve artık Müslüman olmadıklarını net bir dille söyler (3:81-85). 49:14’te gerçek imanlıların “Tanrı’ya ve elçisine iman edip hiçbir şüphe barındırmayanlar” olduğunu görürüz.

Bu elçi neye benziyor? Nitelikleri nelerdir? Kanatları olan bir süper insan mı? Kuran’da bize Tanrı’nın elçilerinin sizin ve benim gibi insanlar olduğu söylenir (5:75, 14:11, 18:110, 21:8, 25:7, 25:20, 41:6)

Tanrı’dan bir rahmettir ki kafa yormak ya da tahmin etmek zorunda değiliz. Tanrı, Kendi Antlaşma Elçisi’nin adını, “Reşad Halife” olarak ayrıntılarıyla yazmıştır. Ve Tanrı’nın kanıtı hiç de muğlak/anlaşılması güç değildir. Yeni çevirimin Ek 2’sinde detaylandırıldığı gibi, Reşad Halife’nin elçi olduğuna dair deliller diz çöktürücüdür.

Neden Duyuru?

Elçiliğimi duyurmak benim fikrim değildi; bu, Yüce Tanrı’nın bir emriydi. Sekiz yıl boyunca, bir duyurunun gerekli olmadığına inananlarla aynı görüşleri savundum. Eskiden şöyle düşünürdüm: Duyuru yapmak neden gerekli? Neden elçilik hakkında hiçbir şey duyurmadan Tanrı’nın sözünü vaaz etmeyelim, YALNIZCA Tanrı’nın sözüne sarılmayalım ve YALNIZCA Tanrı’ya tapınmayı vaaz etmeyelim ki? O cehalet günlerinde böyle bir duyuru yapmakta direndim. Sonunda bana Tanrı’nın elçiliği görevini yerine getiremeyecek kadar korkak olduğum söylendi. Kovulmuştum. Bütün bir gece tövbe etmekle, ağlamakla, özür dilemekle ve söz vermekle geçti. Kendi çocuklarımı ve en iyi arkadaşlarımı kaybetme pahasına da olsa bu duyuruyu yapmam gerektiğine dair sağlam bir inanca ulaştığımda, eski halime döndüm. Ertesi gece, bir Ramazan gecesinin şafak-öncesi/sahur yemeğinde kızımla konuştum ve olabildiğince diplomatik yaklaşmaya çalışıyordum. Kızım sözümü kesti, “Ne demeye çalışıyorsun Baba? Senin Tanrı’nın elçisi olduğunu başından beri biliyordum.” Çevremdeki tüm imanlılardan aynı tepkiyi aldım. Beni uzun süredir tanıyorlardı ve deli bir adam olmadığımı biliyorlardı. Tanrı hakkında yalan söyleyen ya da sahte elçilik iddiasında bulunan bir kişinin, Tanrı’ya ya da ahirete inanmayan bir kişi olması gerektiğini fark ettiler; yaptıklarının hesabını vermek üzere Yargı Günü’nde Tanrı’nın huzuruna çıkmayı beklemeyen bir kişi.

Bu duyuru, gerçek imanlıları Tanrı’dan başka bir tanrıya sahip olanlardan ayırmada kritik bir rol oynamıştır. 45:23’ten egonun birçok insanın tanrısı olduğunu öğreniyoruz. İnsanları Tanrı’ya inanmaktan ve O’nun öğretilerine kulak vermekten alıkoyan şey egodur. İnsanların başka bir insanı Tanrı’nın elçisi olarak kabul etmekten alıkoyan şey egodur (6:8-9, 11:27, 17:94, 23:34, 38:4, 54:24). Bu duyuru, Tanrı yerine kendi egolarına tapanları ayıklamak için gerekliydi. Ağızlarıyla kendilerinin imanlı olduğunu söyleyen ancak Reşad Halife’nin Tanrı’nın Antlaşma Elçisi olduğuna dair Tanrı’nın kanıtlarını şüpheyle karşılayan ya da bunu reddedenleri ayıklamak icap ediyordu.

Son olarak, 57:13-14 ayetleri üzerinde tefekkür etmeliyiz: “İkiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar Yargı Günü iman edenlere, ‘Biz sizinle birlikte değil miydik?’ diyecekler. İmanlılar ise, ‘Evet ama siz kendinizi kandırdınız, uzun süre beklediniz, tereddüt ettiniz, şüphe duydunuz ve hüsnükuruntularınız (boş laflar) sizi saptırdı’ diyecekler.”

Farz edelim ki hastalandınız ve birinden tavsiye almaya gittiniz ve o da size biraz ilaç verdi. Bu birkaç kez gerçekleşince, o kişiye bir doktor olarak güvenmeye başlarsınız. Ancak doktorunuz nitelikli bir hekim olduğunu resmi bir sertifika ile açıklamadığı sürece, doktorunuz hakkında şüphe ve endişe duymaya devam edersiniz. Aynı şekilde elçiliğin ilanı, iman edenlere bir şarlatanın kurbanı olmadıkları hususunda güvence verir; kanıtlanmış ve ilan edilmiş elçisi aracılığıyla Tanrı’nın rehberliğini takip ettiklerinden emin olmalarını sağlar.

Şüphenin Üstesinden Nasıl Gelinir?

Şu 3 kritik soruyu sorun:

1. YALNIZCA Tanrı’ya tapmayı savunuyor mu?

2. Tanrı-vergisi bir kanıta sahip mi?

3. Bundan herhangi bir para kazanıyor mu?

SÖZÜN ÖZÜ

Edip Yüksel

Salman Rüşdi Bağlantısı

1989’un en önemli olaylarından biri Salman Rüşdi meselesiydi. Tam altı hafta boyunca, Rüşdi ve kitabı dünyadaki tüm gazetelerin, televizyon ve radyo haberlerinin manşetlerinde yer aldı. Türkiye’de bu haberi duyduğumda aklıma gelen ilk şey, Reşad ve onun yeni Kuran çevirisi ve 9:128-129 şeytan ayetlerinin çarpıcı keşfi oldu. İstanbul’da yaptığımız Kuran çalışmalarımızdan birinde, imanlılara burada mutlaka ilahî bir plan olduğunu ve Reşad ile Rüşdi arasında gayet açık bir sembolik bağlantı olduğunu söyledim. Her iki isim de Kuran’da 19 kez geçen aynı kökten gelmektedir. Hem Salman Rüşdi hem de Reşad Halife’nin isimlerinde aynı sayıda harf bulunmaktadır, hem İngilizcede (her biri 13 harf) hem de Arapçada (her biri 9 harf). Rüşdi’nin kitabının başlığı (Şeytan Ayetleri) 1985 senesinden bu yana Reşad tarafından araştırılan ana konu olmuştur. (Reşad 9:128-129’un Şeytan Ayetleri olduğunu Mart 1985 tarihli MUSLIM PERSPECTIVE’te yayınlamıştır).

Gruba, şeytanın insanların kafasını karıştırmak ve Reşad’ın Rüşdi ile karıştırılmasını istediğini söyledim (tıpkı 19 temelli mucizenin bir Bahai tertibi olduğunu iddia etmek gibi). Reşad, Şeytan Ayetlerini çıkardıktan sonra yeni çeviriyi arındırılmış Arapça metinle birlikte yayınlamayı planlıyordu.

Arkadaşlarım bu konuya ciddi bir ilgi göstermediler. Ancak dört gün sonra teorim doğrulandı. Sözde 38 Müslüman ulema, Rüşdi felaketinin başkanlığında Suudi Arabistan’da toplandı ve sonuçta hem Rüşdi’yi hem de Reşad’ı kınadı ve öldürülmeleri çağrısında bulundu!

Bu toplantı 19 Mart’ta yapıldı ve katılan ‘Ulema’ sayısı 19×2 idi. Toplantıları tüm Müslüman dünyasında manşetlere taşındı.

Daha sonraki gelişmeler, Tanrı’nın planına göre Rüşdi’nin olayı ile Reşad’ın yapacağı çeviri arasındaki bağlantıya ilişkin tüm şüpheleri ortadan kaldırdı. Birkaç gün sonra “Article 19” adlı uluslararası örgüt Salman Rushdie’yi savunmak için bir kampanya başlattı (BM İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 19. Maddesi ifade özgürlüğünü garanti altına alır). Tüm dünya birçok ünlü yazarın, arkalarında kocaman bir “19 “dan başka bir şey taşımayan büyük bir afişle Rüşdi’yi savunduğunu gördü. Bunu gördüğümüzde tüm şüpheler ortadan kalktı. Rüşdi meselesi kesinlikle bu yüzyılın en büyük olayına hazırlık için ilahi bir plandır: Arındırılmış Kuran’ın ve onun yetkilendirilmiş İngilizce versiyonunun yayımlanması.

Rüşdi’nin doğum gününün 19 Mart, Reşad’ın doğum gününün ise 19 Kasım olduğu ortaya çıktı. Rüşdi’nin kitabı 19.95 dolara (95 = 19×5), Reşad’ın yeni çevirisi ise 57.00 (19×3) dolara satılıyor.

İran-Rüşdi raundu sona erdi ve şimdi Araplar-Reşad raundunu bekliyoruz. Reşad/Araplar çatışmasının sonucu Kuran’da önceden bildirilmiştir (Bkz. 37:171-173, 40:51, 58:21, 86:15-16, 110:1-3).

Kureyş ve günümüz Muhammedilerî

Eskiden Kureyş’in heykellere taptığına inanırdım. Ancak Kuran’ın dikkatli bir incelemesi, bunun Muhammedilerin kendi putperestliklerini haklı çıkarmak için uydurdukları şeytani bir hile olduğunu ortaya koymaktadır. Bu sayede şöyle söyleyebiliyorlar, “Biz heykellere tapmıyoruz. Biz puta tapanlardan değiliz.” Kuran 57:14’te belirtildiği gibi, onlar hüsnükuruntu ile aldatılmaktadırlar. Kuran’ın hiçbir yerinde Kureyş’in heykellere (Arapçada Esnaam) taptığını görmüyoruz. Aksine, Kuran Kureyşli puta tapanlara sadece “Allaat, Al-‘Uzzah ve Menat’ın isimlerini uydurduklarını” söyler (53:23). O puta tapanlar bu isimleri uydurdular ve onları Tanrı’nın kızları olarak gördüler (Tanrı yüceltilsin). Onlar Allaat, Menat ve Uzza’nın şefaatine inanıyorlardı, tıpkı bugün Muhammedîlerin Muhammed’in aracılığına (Şefaat) inandığı gibi.

Muhammedilerin kendi putperestliklerini meşrulaştırmak için puta tapmayı yeniden tanımlama girişimleri geri tepmiştir.

En Sahih Hadisleri

Bunun, Peygamber’in son vaazı (Hutbesi) olduğu iddia edilmektedir (Veda Hutbesi). Bu büyük ve tarihi olay Müslim, Muvatta’, İbn Mace, Ebu Davud, Ahmed İbn Hanbel gibi birçok önemli Hadis kitabında yer almaktadır. Büyük sorun şudur: Bu kitaplar, 100.000 tanığın şahit olduğu bu tarihi vaazdan çok farklı üç öğretiyi aktarmaktadır (hadislerin çoğuna 2 veya 3 kişi şahit olmuştur). Aslında, bu çok önemli vaazın ana konusu birbiriyle çelişen üç emir vermektedir. İşte Peygamber’in söylediği iddia edilenler:

(1) “Size uymanız gereken iki şey bırakıyorum, Kuran ve sünnetim” (Muvatta’ 46/3’e göre).

(2) “Size Kuran’ı ve akrabalarımı (Ehl-i Beyt) bırakıyorum” (Müslim 44/4, #2408, İbn Hanbel 4/366’ya göre).

(3) “Ben size Kuran’ı bırakıyorum, ona sarılın” (Müslim 15/19, #1218, İbn Mace 25/84, #3074’e göre).

Bu üçünden hangisi doğru?!! Onların en sahih Hadislerine güvenebilir miyiz?  Kuran’ın yanında hangi Hadise güvenebiliriz (45:6)?