1.Kısım
Elhamdülillah: Tanrı’ya övgüler sunuyoruz.
Eşhedü en la ilahe illa Allah, vahdehu la şerike leh: Tanrı’dan başka bir Tanrı’nın olmadığına, O’nun bir ve tek olduğuna ve ortağının bulunmadığına tanıklık ederiz.
Bugünkü hutbemizin konusu kaygı ve adanmışlık üzerine olacak. İnsanların duygu-düşüncelerini bir skala üzerine yazacak olsaydık eğer, bu skalanın en soluna “korku ve endişe” yazmamız yanlış olmazdı herhalde. İnsanoğlunun durumlara karşı gerek zihinsel gerek de fiziksel olarak yoğun olarak hissettiği pek de hoş sayılamayacak olan duygu durumunun genel ismi korku veya endişedir. Genellikle kalp hızlanır, nefes alışverişi artar, kaslar gerilir ve sonuç olarak “kaç veya savaş” tepkisi tetiklenir. Korku daha çok fiziksel eylemler sonucunda oluşur, bir köpeğin sizi kovalaması veya bir anda yüksek bir ses duymak gibi. Bu durum çoğu canlıda vardır ve bizlerin yaratılışıyla alakalı bir durumdur, hayatımızı devam ettirmemize yarar, O’na övgüler olsun. Endişe ise zihinsel bir süreçtir ve düşüncelerle ilgilidir. Gelecekteki olası kötü senaryolar üzerine yoğunlaşma eğilimindedir ve bu fıtri değildir. Herhangi bir canlı yarın ne yapacağım diye endişelenmezken insanoğlu gerçekten de endişelidir. Skalanın en solunda olan bu duygu durumu aynı zamanda insanların da içerisinde en çok yer aldığı bölümdür.
[3:175] Vatandaşlarına korku aşılaması şeytanın yöntemidir. Eğer imanlılar iseniz onlardan korkmayın, onların yerine Benden korkun.
[70:19] Doğrusu insanoğlu endişelidir.
[70:20] Kendisine bir sıkıntı dokunduğunda umutsuzluğa kapılır.
Eğer yüreğimizde en ufak bir endişe varsa, kendimize dönüp şunu sormalıyız: Her şeyin sahibi Tanrı değil midir? O’na tamamıyla adanan bir ruh olursak endişelenmemiz gereken konu nedir? Kaygımız gerçekten para mıdır, yoksa eksik bıraktığımız bir güven midir?
[63:7] Onlar, “TANRI’nın elçisinin peşinden gitmiş olanlara hiç para vermeyin, belki onu terk ederler!” diyenlerdir. Oysa TANRI göklerin ve yerin hazinelerine sahiptir, fakat ikiyüzlüler idrak etmezler.
Eğer sağlığımız için kaygı duyuyorsak, şunu sormalıyız: Bedeni ve ruhu yaratan Tanrı değil midir? O’na teslim olan bir ruh, hangi hastalıktan korkar? Endişemiz gerçekten beden midir, yoksa Tanrı’nın şifasına olan inancımızda bir eksiklik midir?
[6:82] İman edenler ve imanlarını puta tapmakla kirletmeyenler mükemmel güvenliği hak ettiler ve onlar gerçekten rehberlik edildiler
Eğer mutluluğumuz konusunda kaygıya kapılıyorsak, kendimize şunu sormalıyız: Mutluluğun gerçek kaynağı Tanrı değil midir? O’na tam anlamıyla teslim olmuş bir ruh, neyin peşinde mutluluğunu kaybeder? Endişemiz gerçekten neşe midir, yoksa göz ardı ettiğimiz bir iç huzur mudur?
[10:62] Kesinlikle, TANRI’nın müttefiklerinin korkacakları hiçbir şey yoktur, onlar üzülmeyecekler de.
[10:63] Onlar iman edip doğru bir hayat sürenlerdir.
[10:64] Onlar için Ahirette olduğu gibi bu dünyada da sevinç ve mutluluk vardır. Bu, TANRI’nın değiştirilemez yasasıdır. İşte böyledir en büyük zafer.
Tanrı’ya adanmış bir ruh, bedbaht bir hayat sürmez; ancak unutmamalıyız ki, O’na tapınma amacımız, hayatımızdaki kötülükleri sona erdirmek veya arzuladığımız mutluluğa ulaşmak olmamalıdır. Yani, amaç ile aracı birbirine karıştırmamalıyız. Amacımız, tapılmaya layık olan Tanrı’yı hakkıyla yüceltmek ve O’na gönülden bağlı kalmaktır. Bunu yaptığımızda ise gerisi zaten kendiliğinden gelecektir. Fakat Tanrı’yı yalnızca mutluluk verme aracı olarak görmek, gerçek mutluluğun kapılarını aralamayacaktır. Zira mutluluğu arzulamak, derin bir mutsuzluğu itiraf etmek demektir.
Hali hazırda sahip olduğun bir şeyi istemezsin; eğer sağ elin sapasağlam duruyorsa, Tanrı’dan bir sağ el talep etmezsin. Aynı şekilde, gerçekten mutluysan, mutluluğu arzu edemezsin. Mutsuz olduğunu dile getirmek, tatminkar bir ruhun yapacağı bir eylem değildir. Eğer tatminkar değilsen, mükemmel mutluluğa ulaşmak da senin için bir hayal olacaktır; bu döngü, yalnızca karmaşayı besler. Kafamız karışmasın; mutluluğumuzu artırmasını isteyebiliriz, tıpkı var olan sağ elimizin daha sağlıklı olmasını arzulamak gibi.
Unutmayalım ki, mutluluk içsel bir huzurun meyvesidir; Tanrı’ya yöneldikçe, ruhumuzun derinliklerinde saklı bu mutluluğu keşfedeceğiz. O’nun yüceliğinde kaybolduğumuzda, içsel dengeyi bulacak ve gerçek mutluluğun kapılarını aralayacağız.
[13:26] TANRI, irade ettiği kimse için rızkı artıran yahut kesintiye uğratandır. Kafaları sürekli bu dünya hayatı ile meşgul oldu; ancak bu hayat, Ahiret ile kıyaslandığında sıfırdır.
[13:27] İnkâr edenler derler ki “Keşke Rabbinden ona bir mucize gelebilmiş olsaydı (biz iman ederdik).” De ki, “TANRI irade ettiği kişiyi saptırır ve Kendisine yalnızca itaat edenleri yönlendirir.”
[13:28] Onlar kalpleri TANRI’yı hatırlamakla hoşnut olan kimselerdir. Kesinlikle, kalpler TANRI’yı hatırlamakla hoşnut olur.
[13:29] İman edip doğru bir hayat sürenler mutluluğu ve sevinçli bir kaderi hak ettiler.
Tuubu ila Allah: Tanrı’ya tövbe edelim.
2.Kısım
Elhamdülillah: Tanrı’ya övgüler sunuyoruz.
Eşhedü en la ilahe illa Allah, vahdehu la şerike leh: Tanrı’dan başka bir Tanrı’nın olmadığına, O’nun bir ve tek olduğuna ve ortağının bulunmadığına tanıklık ederiz.
Hutbemizin bu kısmında ise mutlak şekilde Tanrı’ya adanan ruhlar üzerine konuşalım. Adanmışlık yani Teslimiyetin Zirvesi: En üst seviyede yer alan bu kişiler, her koşulda Tanrı’ya olan inançlarını ve bağlılıklarını sürdürürler. Onlar için umut, azim, sabır gibi erdemler, Tanrı’ya olan sarsılmaz inançlarının meyvesidir. Hayatın fırtınaları karşısında gönülleri sarsılmaz, çünkü Tanrı’nın her şeyin iradesini yürüttüğüne dair derin bir bilgelik taşırlar. Zorluklar onların inancını sınamaz, aksine daha da pekiştirir. Tanrı’ya olan teslimiyetleri, dağların sağlamlığına benzer; zorluklar karşısında sarsılmaz, eğilmez, her daim güçlüdür ama Tanrı karşısında ise paramparça olurlar. Bu adanmışlık, ruhlarına kök salmış bir huzur ve dinginlikle yankılanır, her adımlarında Tanrı’dan yanadırlar.
[3:146] Nice peygamberin yanında onunla beraber savaşan adanmış insanlar vardı, TANRI uğrunda uğradıkları baskının altında hiçbir zaman gevşemediler, onlar ne tereddüt ettiler, ne de cesaretlerini kaybettiler. TANRI, kararlı olanları sever.
[6:14] De ki, “O, gökleri ve yeri Başlatan ve besleyen ama beslenmeyen olduğu halde, TANRI’dan başkasını mı Sahip ve Efendi olarak kabul edeyim?” De ki, “Ben en adanmış teslim olan olmakla ve ‘puta tapan biri olma’ diye emrolundum.”
Bir İmanlı, varoluşunun özüne baktığında, her şeyin bir emanet olduğunu fark eder. Hayat, aslında sınırsız bir bilgelikten gelen bir lütuftur ve bu lütfa verilen en derin karşılık, mutlak bir teslimiyetle Tanrı’ya adanmışlıktır. Adanmışlık, sadece bir özveri değil, ruhun en saf haliyle, kendini O’na bırakmasıdır. Bu, fırtınalarla boğuşan bir geminin sonunda güvenli bir limana sığınması gibi, insanın içsel huzuru bulduğu bir arayıştır. Adanmış bir kalp, dünya karmaşasından uzak, sonsuzun huzurunda dinginliğe kavuşur; çünkü bilir ki her şeyin başı ve sonu, yalnızca O’nun ellerindedir.
Hutbeyi İncil’in şu cümleleriyle bitirmek istiyorum:
“Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‘Ne yiyip ne içeceğiz?’ diye canınız için, ‘Ne giyeceğiz?’ diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil mi? Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz? Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir? Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi. Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar? “Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek kaygılanmayın. Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir. O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.”
Equmis Salat: Namaz Kılalım
Hutbe: Eren
0 Yorum